Nikola Tesla 1935 yılında Einstein hakkında şu sözleri sarf etmişti:
"Einstein’ın görelilik çalışmaları göz alıcı bir matematiksel kılıftan ibarettir. Bu kılıf, insanları büyüler, etkiler ve bir yandan da altında yatan hataları gizler.
Einstein’ın Teorisi, cahil insanların onu bir kral gibi görmesi için mor renkte giysiler giyen bir dilenci gibidir.
Teorinin yandaşları, bilim insanı olmaktan ziyade metafizikçilerden ibarettir." (The New York Times, 11 Temmuz 1935) Nikola Tesla 1943 yılında ölmüştü.
Acaba bugünleri görse, S. Hawking, M. Kaku ve daha birçok ünlü fizikçinin cümlelerini okusa ne derdi? Yanlış anlaşılmasın, burada
Tesla yanlış diyor öyleyse yanlıştır iddiasında bulunmuyorum. Nitekim bunun saçmalık olduğunu daha önce belirttim.

Söylemek istediğim Tesla’nın da gördüğü bir problem var ortada. Gerçeklikten kopmuş bir bilim metafiziği. Bilim teoriler ortaya atılarak,
zamanla gelişir. Her bir teori öncekinden iyi olabilir ve üzerine eklenerek büyür. Ancak tam olarak ne olduğu anlaşılamayan, yeteri kadar
ispatlanmamış, hatta hiçbir şekilde gözlemlenmemiş teorilerin üzerine yeni teorilerle amiyane tabirle kat çıkarsanız, kendinizi temeli çürük
bir gökdelende, hayal dünyasını izlerken bulursunuz. Klasik yöntem de bir durumu açıklamak için teorilerinizi ortaya atar, sonra onu test
edersiniz. Eldeki teoriler yanlışlandıkça doğruya yaklaşırsınız. Bu yaklaşma bir sona doğru olmasa da öncekinden ileridedir.
Bir teoriyi yanlışlamazsanız, en azından daha kapsamlı ve daha iyi bir teori bulmanız gerekir. Peki Einstein’ın düşünceleri eldeki verileri
yanlışlıyor muydu ya da daha iyi bir teori mi ortaya çıkarıyordu? Cevap maalesef hiçbiri.
Bugün pratik ve kullanılabilir olan hala Newton
mekaniğidir. Newton’un doğru yanlış birçok fikri vardır ancak bizim ilgilendiğimiz kısım, mühendislikte gayet başarılı bir şekilde uygulanabilen
yanıdır. Peki Einstein ve görecelilik teorisi, hatta genel anlamda kuantum fiziği bize ne vadediyor? Bilimkurgu tadında hikayeler dışında,
pratik olarak ortada hiçbir şey yok. Peki işin pratik boyutu bir yana bu teori gerçekten bilimsel olarak geçerli mi? Bu soruyu cevaplamak
biraz zor. Bilim felsefesinde ‘’Ad Hoc’’ teori denen bir tür vardır. Ana teorinizin geçersiz kaldığı istisnai bir durumda ortaya atılan, durumu
kurtaran ikinci bir teoridir. Bir nevi yamadır. Ad Hoc teorinin varlığı, ana teorinizin zayıflığını göstermektedir.
Kozmolojik Sabit Einstein’ın yamasıdır. İçinde Ad Hoc teori barındıran bir ana teori nasıl daha iyi ve kapsamlı bir açıklama sunabilir?
İşin zirve örneklerini yeterli buluyorum
çünkü bu bilim ruhban sınıfının izinden giden bir derviş sürüsü üniversitelerde hâkim durumda. Einstein’dan sonra durum daha vahim bir hal
almaya başladı. Popüler bilim kitaplarında yer alan zamanda yolculuk, karadelikleri kullanarak ulaşım gibi fantastik fikirler Hawking vb. bilim
adamlarınca dile getirilmeye başlandı. Hatta bu yazıyı yazdığım günlerde Hawking eğer uzaylılar size mesaj yollarsa onlara cevap vermeyin
öğüdünde bulunuyor. Test edilebilir, gözlemlenebilir ve insanların anlayabileceği şekilde izah edilebilir verilerden, sayfalar dolusu matematik
hesabı ve bu bilim kurgu hikayelerine nasıl geldik? Bu sorun sadece Fizik açısından değil, diğer bilim dalları içinde geçerli.
Örneğin Thomas Szasz’ın Freud hakkında yazdıkları, ya da Alan Sokal’ın özellikle Fransız Sosyal bilimcilerine karşı eleştirileri,
Irving Kirsch’ün antidepresanlar hakkında ifşa ettiği veriler, gıda sektöründe yapılan usulsüz bilimsel araştırmalar ve daha birçok sahtekarlık…
Bilimsellik kisvesi altında, gerçeklerden uzaklaşmış, sermaye ve güç sahiplerinin hizmetinde bir bilim ordusu mevcut. Bu bir komplo teorisi değildir.
Birey olarak olanaklarımızın kısıtlı olması ve pek tabii her bilimi öğrenme gücüne ve zamanına sahip olmamamız, akılcı olan metotlara uygun bilgiyi
başkalarından almaya itiyor bizi. Doğal olanda budur. Ancak bizim gözü kapalı kabul ettiğimizi gören bilim çevresini arada denetlemek gerekmez mi?
Dün dünya düşüncesinde olan insanların, mevcut bilim adamlarının hegemonyasına karşı sergilediği sert tutum bu yüzden önemlidir.
Bu yaklaşım size yanlışlarınızı da gösterir, doğrularınızı da pekiştirir. Gözlemlediğimiz bazı sorunları ayrıca maddelersek:
1. X konusunu tanımlamaya çalışırken, henüz kendisi de açık olmayan y konusunu dayanak göstermek.
Bunun en iyi örneği yerçekimidir. Etkisini gördüğümüz ama ne olduğunu tanımlayamadığımız yerçekimi
(bu konu ile ilgili Neil deGrasse Tyson ve Harald Lesch’in videoları paylaşılıyor) ile başka bir olgunun açıklandığını görüyorsanız,
bu tanımın mantığına aykırıdır. Kendisi açık olmayan ile başka bir olgunun açıklaması yapılamaz.
2. X’i ispatlayan Y, Y’yi ispatlayan X olamaz. Bu kısır bir döngüdür. Yani Pusulanın kuzeyi gösterme sebebi manyetik kuzey kutbu iken,
manyetik kuzey kutbunun ispatı pusulanın o noktayı göstermesi şeklinde sığ bir açıklama tanım mantığına aykırıdır.
3. X olgusunu gözlemlemek ile X olgusunun matematiksel bir zorunluluk olduğunu iddia etmek farklı şeylerdir. Bu konuda karadelikler önemlidir.
Hawking’in ifade ettiği gibi, karadelik teorisi bir gözlemin neticesinde ortaya çıkmıyor. Matematiksel hesaplar doğrultusunda, mevcut teorileri
doğrulayan ya da doğrulaması gereken yapıda bir sorun var. Bir başka deyişle evrendeki genişleme, eldeki verilerle tam açıklanamıyor.
Haliyle bilinmeyen başka bir kuvvet olduğu varsayımı ile teoriler ortaya atılıyor. Karadelik teorisi bu şekilde ortaya çıkıyor. Tabi daha sonra
gözlemlendiği ve bugün ufak bir azınlık dışında herkesçe kabul edildiği belirtiliyor. Burada dikkat edilmesi gereken, kendisi dahi tartışmalı olan
mevcut teoriye uysun diye bir kuvveti ortaya çıkarmaya çalışmaktır. Yani kendi belirsiz olan X teorisini sağlamak için, bir Y teorisi ortaya atılıyor.
Bunun varlığı ise matematiğe dayanıyor. Bu matematiksel denklem ise yeni önceki teoriye göre dizayn ediliyor. Bu yaklaşım bilimsel değildir.
Bu verilere uymak değil, verileri kendine uydurmaktır. Daha birçok teknik hatadan bahsetmek mümkün. Ancak bunlar dahi mevcut bilim anlayışında
sapmalar olduğunu göstermeye yeter. Ayrıca bu yazıyı kısıtlı tutabilmek adına örnekleri yeterli görüyorum. Düz dünya fikri, ‘’bilimsel’’ diye
pazarlanan makalelerin, deneylerin ve iddiaların test edilmesi konusunda dikkat çekmekte. Bu bilim dünyasının tamamı için faydalı bir atılımdır.
Bilimsel verilerle oynama, olmayan verileri uydurma, yetersiz verilerle teori ortaya atma gibi durumların yaşanmadığını kimse iddia edemez sanırım.